BİLGİLİ OLMAK YETMEZ, BİLGE OLMAK GEREKİR
Türkiye’de son günlerde diploma tartışmaları yeniden alevlendi. Bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasını sorgulayanlar, bugün Ekrem İmamoğlu’nun üniversite mezuniyetini tartışıyor. Ancak burada asıl sorgulamamız gereken şey, diploma sahipliği mi yoksa gerçek liderlik ve liyakat mi?
Elbette eğitim, okuma, araştırma, akademik birikim insana harika şeyler katar. Bilgi, insanın ufkunu açar, dünyaya daha geniş bir perspektiften bakmasını sağlar. Ancak bilgi, sadece üniversite duvarları içinde edinilen bir şey değildir. Hayatın içinden öğrenmek, halkın değerlerini anlamak, topluma yön verecek vizyon sahibi olmak da en az akademik unvanlar kadar önemlidir.
DİPLOMA MI, LİYAKAT Mİ?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanı adayı olmak için yükseköğrenim mezunu olmak şart. Ama bu, "iyi bir yönetici olmak için tek kriter diplomadır" anlamına gelmez.
Bugün diplomaların ve akademik geçmişin siyasette meşruiyet tartışmalarına malzeme yapılması, aslında ülkenin gerçek sorunlarını gölgelemekten başka bir şey değil.
Muhalefet, yıllarca Erdoğan’ın diplomasını sorguladı.
Bu tartışmalar, hukuken bir sonuç getirmedi.
Erdoğan’ın liderliği diploma tartışmalarına rağmen devam etti.
Şimdi aynı döngü, İmamoğlu’nun diploması üzerinden sürüyor.
Peki, bu tartışmaların halka bir faydası var mı?
Bu süreç, Türkiye’de siyasetin içerikten uzaklaşıp kişisel polemiklere nasıl sıkıştığının en büyük kanıtı.
Eğer siyaset gerçekten halk için yapılıyorsa, asıl mesele "kim mezun, kim değil" değil; "kim ülkeyi daha iyi yönetir" olmalıdır.
İMAMOĞLU VE MUHALEFETİN DİPLOMA TARTIŞMALARINA YAKLAŞIMI
İmamoğlu, uzun yıllar boyunca siyasette kendisini “demokratik değerleri savunan, özgürlükçü ve halktan biri” olarak lanse etti.
Ancak bugün kendi diplomasiyle ilgili tartışmalara karşı verdiği tepkiler, bir zamanlar eleştirdiği siyaset tarzına benzeyen bir noktaya evrildi.
Muhalefetin, Erdoğan’ın diploması üzerinden yürüttüğü eleştiriler, şimdi kendi liderleri için bir açmaza dönüştü.
Geçmişte siyasi rakiplerine yönelttikleri sorgulamalar, bugün kendilerini bulduğunda, aynı sertlikte bir tepki veriyorlar.
Bu, siyasetin kısa vadeli hamlelerle değil, ilkesel duruşlarla yapılması gerektiğini gösteren bir örnek.
Muhalefetin bu tür tartışmalara karşı daha hazırlıklı olması ve kendi geçmiş söylemleriyle çelişmemesi gerekirdi.
GERÇEK ENTELLEKTÜEL HALKINI TANIR
Diploma tartışmalarının gölgesinde bir başka mesele daha var: Ülkemizde bazı akademik figürlerin halkın değerlerine duyarsız kalması.
Örneğin, Celal Şengör’ün "Neşet Ertaş'ı tanımıyorum" demesi, bir akademisyenin entelektüel eksikliğinin en somut örneklerinden biri.
Neşet Ertaş, bu toprakların sesi, ruhu, gönül dünyasıdır.
Bir Fransız düşünür, Edith Piaf’ı tanımıyorsa ne kadar eksikse, bir Türk akademisyen de Neşet Ertaş’ı bilmiyorsa o kadar eksiktir.
Gerçek entelektüel, sadece Batı'nın felsefesini bilmekle değil, kendi milletinin kültürel kodlarını da anlamakla yükümlüdür. Yoksa insan, bilgiyle dolu ama halkına yabancılaşmış bir figür haline gelir.
SONUÇ: BİLGİLİ OLMAK YETMEZ, HALKINI ANLAMAK GEREKİR
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, kısır siyasi polemikler değil, liyakat, vizyon ve halkın değerlerini bilen yöneticilerdir.
Eğitim önemli, diploma kıymetlidir. Ama diplomanın arkasındaki kişinin vizyonu yoksa, yönetme becerisi eksikse, halkla bağ kuramıyorsa, o diplomalar sadece duvar süsü olmaktan öteye geçmez.
Gerçek soruları sormalıyız:
Bizi kim yönetecek?
Diploması olan ama vizyonsuz biri mi?
Diploması olup halktan kopuk biri mi?
Diploması olan ama halka hizmet etmeyen biri mi?
Yoksa gerçekten halkın ihtiyaçlarını anlayan, öngörüsü ve liyakatiyle ülkeye yön verecek biri mi?
Türkiye’nin sorunu diploma değil, vizyon ve liyakattir.
Gerçek lider, halkına tepeden bakmaz; onunla beraber yürür.
Bilgili insanlar çoktur ama bilge insanlar azdır.
Ve unutmayalım:
“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca, akar can özümde sel gizli gizli” diyen bir ozanı bilmeyen, halkını anlayamaz.