CHP yönetimi dün ve bugün, mahkeme kararıyla Meclis'e gelmeleri engellenen tutuklu vekiller Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın durumunu masaya yatırarak TBMM açılış günü ve sonrasında nasıl bir tavır takınacağını tartışıyor..

Milliyet gazetesi yazarı Mehmet Tezkan da bugünkü köşesinde, CHP'nin yemin etmemesi durumunda olabilecekleri değerlendirdi.

İşte Tezkan'ın o yazısı:

CHP mutlaka yemin etmeli

Meclis açılışları sıradan olurdu.. Milletvekilleri tek tek kürsüye gelir, Türkçesi bozuk olan yemin metnini okur, gün tamamlanırdı.. İlk kez heyecanlı bir yemin töreni bizi bekliyor..

BDP destekli bağımsızlar boykot edeceklerini açıkladılar.. Onlar Meclis'te olmayacak..
Bir vekili hapiste olan MHP yemin edeceğini açıkladı..
Peki CHP ne yapacak?
Meclis'e gidecekler de yemin edecekler mi, etmeyecekler mi?
Kritik soru bu..
Balbay ile Haberal'ın itirazını bir üst mahkeme de reddederse CHP'li vekiller yemin etmeli mi, etmemeli mi?
Gelin tartışalım..
Etmediklerini düşünelim.. İlk bakışta güzel bir gövde gösterisi gibi durur ama ya sonra!..

Bu eylem ne zamana kadar sürer..
Bir gün, iki gün..
Tahliyeye kadar mı?

Kritik soru şu ..
Bu eylemin muhatabı kimdir?
İktidar partisi mi, ağır ceza mahkemesi mi?
Hangisi?

İktidarsa..

Yemin etmeme eyleminden 'Adalet Bakanlığı mahkemeye müdahale etsin, arkadaşlarımız bırakılsın' anlamı çıkar ki, tehlikelidir..
Siyasetin veya iktidarın yargıya müdahale etmesini istemektir..
Sakattır!..

Ağır ceza mahkemesiyse..

Amaç, mahkemenin tavır değişikliğini sağlamaksa, sonuç alındığı an yine siyaset yargıya müdahale etmiş olmayacak mı?
Bir siyasal partinin muhatabı bilmem kaç sayılı ağır ceza mahkemesi olabilir mi?
Ne oldu kuvvetler ayrılığı!..
CHP yıllardır bilek güreşine karşı değil mi?
Yemin etmeyerek bilek güreşine girmiş olmayacaklar mı? Hem de muhatapları olmayan bir kurumla..

Yemin ettiler diyelim..

Bu da kuzu kuzu oturmak, her şeyi kabullenmek anlamına gelmez mi?
Biliyorum, CHP içinde gelir diyen çoğunlukta ama gelmez..
Mücadele için düğmeye basmak anlamına gelir..
Çünkü bu mesele baskıyla, eylemle, bilek güreşiyle Meclis'i kilitlemekle çözülmez..
CHP bu kapıyı açmamalı..
Sorun, Meclis'i çalıştırarak çözülür..
Yapılacak olan iki satırlık anayasa, üç satırlık yasa değişikliğidir..
CHP'nin kenarda durması değil, öncü olması gerekir..

Çok önemli bir nokta daha var..
Yasama yargıyı protesto etmez!.. Yasama yasa değiştirir.. Mahkeme kararını değil..

BDP ısrarcı olursa..

Bu söylediklerim tabii ki bağımsızlar için de geçerli.. CHP, MHP, BDP ısrarcı olursa Meclis tatile girmeden mesele hallolur..
Bu kriz büyürse peşinden başka krizler de gelir.. İşaret fişekleri atılıyor..

PKK sorunu eşittir Kürt sorunu oldu!

Eskiden ikisi ayrıydı.. PKK sorunu başka, Kürt sorunu başka denirdi..
Gerçekten de öyleydi..
Bekledik, bekledik, bekledik.. Bir dizi yanlış adım attık..
PKK sorunuyla Kürt sorununu sonunda birleştirdik..
Bunu bizim iktidarlarımız yaptı.. Elini ateşe sürmemek için yaptı.. 1999 ile (Öcalan'ın yakalanması veya teslim edilmesi) 2005 arasını boş geçirerek yaptı..
O işin bittiğini düşündü..

Peki ne oldu?
Eskiden Kürt sorunu çözülürse PKK sorunu çözülür, PKK dağdan iner deniliyordu..
Şimdi PKK sorunu çözülmeden Kürt sorunu çözülemez deniliyor..
Kim diyor?
Bir süredir herkes bölük pörçük diyor.. Bölük pörçük yazıyor..
Cengiz Çandar, TESEV için hazırladığı 100 sayfalık raporda bu gerçeği önümüze koydu..
10 ay süren saha çalışmasıyla, bir dizi etkin insanla görüşerek koydu..

İktidar kolay zannetti!

Şimdi denilecek ki, iktidar da bu işin farkında.. Doğru yanlış, Habur girişinin anlamı buydu; PKK'yı dağdan indirerek Kürt sorununu halletmek..
Olmadı!..
Çünkü iktidar kolay zannetti.. Hallederim dedi..
Bütün partiler bu işin içine girmeden hallolmaz.. Hiçbir iktidar tek başına halledemedi!..