Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde askerin siyaset üzerindeki etkisi belgelendi. Kaos Planı davasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen belgede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçim sürecine yaptığı baskı belgelerle ortaya konulurken, olayın tanıkları o günü anlattı. ANAP MKYK üyesi Hüseyin Kocabıyık, "Erkan Mumcu'yu darbe olacağına inandırdılar" dedi. DYP milletvekili olan Ümmet Kandoğan ise yaşananları şöyle anlattı: "İki genel başkan hayatlarının en mutlu anını yaşıyorlardı. Kahkahalarla basın toplantısı yaptılar. Ben o dönemde Meclis'e gireceğimi söylediğimde ölüm tehditleri aldım, tavsiye ve telkinlerde bulundular. Herkes partinin genel kurula girmesi taraftarıyken, TSK'dan gelen baskı ve korkuyla, sindirmeyle giremediler."
ANAP VE DYP'DEKİ İKİ İSİM KONUŞTU
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılabilmesi genel kurulda 367 milletvekilinin bulunması gerektiği yönündeki baskının arkasındaki unsurun TSK olduğu ortaya çıkarken, o dönem ANAP ve DYP içerisinde olanları yakından bilen iki kiş gerçekleri Yeni Şafak'a anlattı. O dönemde ANAP MKYK üyesi Hüseyin Kocabıyık ile DYP milletvekili Ümmet Kandoğan, değerlendirmeler bulundu. Kocabıyık, genel başkanları Erkan Mumcu'nun "367 hukuk sahtekarlığı" dediğini belirterek "Ancak MKYK toplantısı için kendisine iki telefon geldi. Daha sonra 367 konusundaki fikri değişti. Gördük ki, kendisi bu süreçte darbe olacağına inandırılmıştı maalesef" ifadelerini kullandı. Ümmet Kandoğan ise, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu'nun korkutulduğunu, sindirildiğini ifade ederek, "Film 25 Nisan 2007'de YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'e yapılan uyduruk suikast girişiminde koptu. Ağar ondan sonra toparlanamadı. Ağar daha önce Meclis'in toplanması için 184 milletvekili yeter diyordu. Ancak araya Demirel girdi. Demirel'i de devreye sokan TSK'dır. Demirel'in devreye girmesi Ağar ve GİK üzerinde etkili oldu" dedi.
TELEFONDAN SONRA FİKRİ DEĞİŞTİ
27 Nisan 2007'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde TSK'nın süreci yönlendirdiği Kocabıyık ve Kandoğan'ın anlattıklarından ortaya çıkıyor. Kocabıyık, ANAP'ta 25 Nisan'da kendisinin de katıldığı bir toplantısının yapıldığını belirterek şunları söyledi:
"Toplantıda Erkan Mumcu başta olmak üzere, Oltan Sungurlu, Mehmet Keçeciler gibi politikacılar, MKYK'nın kahir ekseriyeti Anavatan'ın oylama için Mecli'se girmek durumunda olduğunu dile getirdiler. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın Anavatan Partisi'nin seçeceği söylendi. Ben de bir konuşma yaptım. Genel Kurula girmemek Özal'ın da cumhurbaşkanlığını şaibeli hale getirir dedim. Çünkü Özal da 367 ile seçilmemişti. Mumcu da konuştu. Eğer Mecli'se girilmezse rejim krizi başlar ve Türkiye Cumhurbaşkanı'nı seçemez demişti. Toplantıda Mumcu, 367 olayının hukuk sahtekarlığı olduğunu söyledi. Ancak bunları söylediği sırada bir telefon geldi, dışarı çıktı, geldi. Sonra ikinci kez tekrar telefon geldi. Telaşlı bir şekilde gelip, 'Artık Türkiye'de yeniden düşünmek lazım. YÖK Başkanı'na suikast düzenlenmiş ve Ağar ile bir basın toplantısı düzenleyeceğim' dedi ve salondan çıkıp gitti." 26 Nisan akşamı dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün kendisini aradığını belirten Kocabıyık, " Kendisinin cumhurbaşkanı olmasının hepimizin arzu ettiği birşey olduğunu, belirttik. Ancak Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi, siyasi partiler yasasının değişmesi gibi taleplerimizin olduğunu ilettim. O da 'biz hazırız' dedi. Sayın Erdoğan da ertesi gün öğle saatlerinde çıkıp Anavatan'ın istediklerini kabul ettiklerini söyledi. Ben de bu arada Erkan Mumcu ile görüştüm ve kendisine 'Genel Kurul'a girmemek millete ihanet olur, sen bu milletin çocuğusun, yapamazsın. Buraya girmezsen bir dakika durmam senin yanında' dedim. O hiçbir tepki vermedi. Bir şeye inandırılmış gözüküyordu. Mumcu ve Ağar, Türkiye'de AK Parti'ye karşı bir darbe yapılacağına inandırılmıştı. Belki Ağar ve Mumcu, darbenin olmaması için fedakarlık yaptı gibi düşünülebilir. Ancak demokrasi feda edilerek darbeden kurtulunmaz. Zaten eski Genelkurmay Başkanı'nın (İsmail Hakkı Karadayı) ifadesi çıktı. 'Mumcu'yu aradım, girme dedim, girmedi' diye. Bugün çıkan haberlerle o güne dair kafalarda her şey şekilleniyor."
KANDOĞAN: KORKTULAR
27 Nisan sürecinde DYP milletvekili olan Ümmet Kandoğan "Demokrasiyi rafa kaldırıp ihtilala gidecek süreç yaşadık. Söylediklerim gerçekleşti. Sürece dışardan çok büyük müdahaleler yapıldı. Bu müdahaleler TSK tarafından yapıldı. Bir bölümü emekli ve görevde olanlar tarafından yapıldı. İlk söylediğimde itirazlar oldu. Ama sonra Karadayı açıkladı, 'Meclis'e girmeyin dedim girmediler' diye ses kaydı çıktı. Çok yoğun baskılar oldu meclise girmememiz üzerine. Seçimler öncesinde DYP ve ANAP arasında çok partili hayat boyunca yaşanmayan bir olayı yaşattılar. Ortak bir hareket etme noktasında birleştirdiler iki partiyi. Farklı iki parti, Cumhurbaşkanı seçme sürecinde birlikte hareket etmeleri için öncesinde aynı platformda buluşturuldular. Dışardan müdahale edildi. İki partiyi kontrol altına almak zor olur diye, seçimler öncesinde biraraya getirerek etkileme imkanının daha kolay olacağını düşündüler. Ortak hareket ettirme konusunda suni bir birliktelik hazırladılar. Ben o dönemde iki farklı parti olduğumuzu Ağar'a vurguladım ama Cumhurbaşkanlığı seçimi için tek merkeze çekmek istediler" dedi.
KAHKAHALARLA BASIN TOPLANTISI
Kandoğan, Teziç'e suikastten sonra eve geldiğini, ancak hemen ardından Genel Başkan Ağar'ın Mumcu ile birlikte basın toplantısı yapmak için Meclis'e gideceğini öğrendiğini söyleyerek, "Beni aradı Ağar, Meclis'e geçelim basın toplantısı yapalım dedi. 'Erkan Mumcu aradı, kendisiyle görüştük birlikte basın toplantısı yapmaya karar verdik' dedi. İki partinin toplantıları bitiyor, Teziç'e saldırı oluyor. Mumcu'ya telefonlar geliyor. Apartopar 19.30'da toplantı yapılıyor. İki genel başkan hayatlarının en mutlu anını yaşıyorlardı. Kahkahalarla basın toplantısı yaptılar. Ben o dönemde Meclis'e gireceğimi söylediğimde ölüm tehditleri aldım, tavsiye ve telkinlerde bulundular. Herkes partinin genel kurula girmesi taraftarıyken, TSK'dan gelen baskı ve korkuyla, sindirmeyle giremediler. Beni de ihraç ettiler" dedi.
DYP ve ANAP'ın 1946'dan bu yana gelen siyasi geleneğin temsilcileri olarak gören Kandoğan, "Meclis'te cumhurbaşkanlığı seçimine en çok girmesi gereken iki parti ANAP ve DYP idi. Çünkü darbeler bu partilerin düşüncelerinin iktidarda olduğu dönemlerde oldu. DYP ve ANAP'ın içine sinmeyen bir olaydı. Menderes ve Özal'ın kemikleri sızladı. Onlar kendilerini Meclis'e sokmadı, vatandaş seçimde DYP'ye yüzde 5,5 oy verdi. ANAP da giremedi. Beni ihraç ettiler ama vatandaş da onları ihraç etti" dedi.
E-MUHTIRA İÇİN MUTLAKA SORUŞTURMA AÇILMALI
Hukuk ve Hayat Derneği Genel Başkanı Avukat Mehmet Kasap, demokrasiye müdahale anlamına gelebilecek 27 Nisan e-muhtırasıyla ilgili ortaya çıkan yeni delil ve iddialar konusunda soruşturma başlatılmasını istedi. Kasap, bugün çıkan haberlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayıp 27 Nisan e-muhtırasına kadar uzanan demokrasiye müdahale süreci ile ilgili daha önce basına yansımamış çok ciddi hukuk dışı planların bulunduğuna dair delillere dayalı ciddi iddiaların kamuoyunun gündemine oturduğunu belirtti. Kasap, "Söz konusu iddialar, ülkemizin demokratikleşme sürecine geçişinde bazı çevrelerin hukuk dışına çıkılarak hareket edilmesi gerektiği fikrine sahip olduklarını gözler önüne sermektedir" dedi.