Ahlak Ekranda Eriyor: Toplumun Gözleri Önünde Sessiz Bir Çöküş

İsmail Demir

Her sabah, milyonlarca evde aynı manzara... Televizyonlar açılıyor, kahvaltı masaları kuruluyor, ve ekranlardan evlerin içine sızan; bağırışlar, çığlıklar, ifşa edilen özel hayatlar, linç kültürü ve ne yazık ki 'normalleştirilen ahlaksızlık' baş köşeye oturuyor. Bu manzara sadece bir televizyon programı değil, toplumun bilinçli bir şekilde çürütülmesidir.

Adına "kadın programı", "magazin", "gündüz kuşağı" denilen bu içerikler, artık sadece boş zaman eğlencesi değil, doğrudan toplum yapısını tehdit eden bir zehirli alışkanlık haline gelmiştir. Bu yayınlar; aile yapısını sarsmakta, mahremiyeti yok etmekte, değerleri hiçe saymakta ve özellikle gençler üzerinde derin izler bırakmaktadır.

Sabah Programları: Kamu Vicdanını Zedeleyen Açık Tehlike

Özellikle sabah kuşağında yayınlanan programlar, ciddi şekilde toplumsal değerlerimizi tahrip etmektedir. Esra Erol, Müge Anlı, Zuhal Topal gibi ekran yüzlerinin sunduğu yapımlar, her gün milyonlara servis edilen birer ahlak yıkımına dönüşmüştür. Reyting uğruna kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği bu yayınlar;

Aile içi sorunları alenileştirmekte,

İffet ve sadakat kavramlarını zayıflatmakta,

Mahremiyet sınırlarını tamamen ortadan kaldırmakta,

Yargının ve kolluk kuvvetlerinin görev alanına müdahale edecek şekilde adeta “televizyon mahkemeleri” kurmaktadır.


Bu programlar toplumun temel yapısını tehdit etmekte olup, derhal ve gecikmeksizin müdahale edilmesi gereken bir kamu güvenliği sorunu hâline gelmiştir.

RTÜK, bu yayınlara sadece idari para cezası vermekle yetinmemeli; bu formatların tamamen kaldırılması yönünde yasal süreçleri başlatmalıdır. Medya ahlak kuralları yeniden ele alınmalı, sabah kuşağında kamu yararı gözetilerek yayın yapılması yasal güvence altına alınmalıdır.

Derinleşen Ahlaki Çöküş: Toplumun Temel Taşları Sarsılıyor

Bugün karşı karşıya olduğumuz problem, sadece televizyon ekranlarından taşan ahlaksız içerikler değil; bu içeriklerin toplumun ruhsal yapısında açtığı derin çatlaklardır. Bu bir dejenerasyon değil, açık bir ahlaki deformasyon sürecidir.

Aile kurumu hızla çözülmektedir,

Evlilik, sadakat, mahremiyet gibi kavramlar sıradanlaştırılmakta ve hatta küçümsenmektedir,

İnsanlar birbirine karşı güven duygusunu yitirmektedir,

Gençler, rol model alacak sağlıklı figür bulmakta zorlanmaktadır.


Toplumun dokusundaki bu derinleşen çatlaklar, yalnızca kültürel yozlaşma değil; psikolojik, sosyal ve hatta ekonomik krizlerin de zeminini oluşturmaktadır. Bu nedenle, televizyon yayıncılığı ve dijital medya yalnızca bir eğlence alanı olarak değil, doğrudan toplumsal mimariyi etkileyen stratejik bir unsur olarak değerlendirilmelidir.

Diziler: Ahlakın Estetikle Ambalajlanmış Felaketi

Prime time saatlerinde yayımlanan diziler de ayrı bir tehdit unsuru. Aile dışı ilişkiler, yasa dışı yaşamlar, aldatma, ihanet, güç hırsı... Genç bir bireyin rol model olarak izleyeceği karakter kalmamış durumda. Bu dizilerle;

Aile yapısı parçalanıyor,

Sadakat değersizleştiriliyor,

Lüks ve yoz yaşamlar özendiriliyor,

Gerçeklik algısı bozuluyor.


Sosyal Medya: Dijital Değil, Duygusal Bir Yıkım

Bugün çocuklarımız, gençlerimiz Tiktok'ta, Instagram Reels'ta, Youtube Shorts'ta vakit geçiriyor. Ama ne izlediklerinin farkında mıyız? Danslar, cinsellik, şiddet, aşağılayıcı şakalar... Tüm bunlar artık "içerik" adı altında her evin, her odanın içinde.

16 yaş altına sosyal medya yasağı getirilmelidir.

Lise sona kadar akıllı telefon kullanımı kısıtlanmalıdır.

Güvenli internet sistemleri tüm ev ve işyerlerine zorunlu hale getirilmelidir.


Yetkili Kurumlara Çağrı

Toplumun çürümesi sessiz bir çığlıktır. Ekranlardan yayılan bu içerikler organize bir tehdittir. Bu bir güvenlik, eğitim ve kültür meselesidir.

RTÜK, yayın ilkelerini yeniden düzenlemeli, sabah kuşağı programlarına yönelik kapsamlı bir düzenleme getirmeli, gerekli durumlarda yayın durdurma ve kaldırma yetkisini aktif biçimde kullanmalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı, medya okuryazarlığını yalnızca teknik bilgiyle değil, ahlaki ve kültürel içerikle desteklemelidir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ekranlardaki mağduriyet şovlarını teşvik eden sistem yerine koruyucu aile ve psikososyal destek çalışmalarını öne çıkarmalıdır.


Ailelere, Eğitimcilere ve Medya Kuruluşlarına Düşen Sorumluluk

Günlük ekran alışkanlıkları, çocuk ve gençlerin zihinsel yapısını şekillendirmekte; medya, bir eğitici olmaktan çok, bir yozlaştırıcı hâline gelmektedir. Bu nedenle;

Ev ortamında medya kullanımı denetim altına alınmalı,

Akıllı telefon ve sosyal medya kullanımı çocuklar açısından sınırlandırılmalı,

Okullarda dijital etik eğitimi ve bilinçli medya tüketimi dersleri yaygınlaştırılmalıdır.


Sonuç ve Değerlendirme

Toplum olarak her geçen gün biraz daha ekranın yön verdiği bir hayat biçiminin içine sürükleniyoruz. Bunun bedeli, geleceğimizdir. Sabah kuşağı programları, diziler ve kontrolsüz sosyal medya kullanımı bir araya geldiğinde, gençlerimizi, aile yapımızı ve toplumsal ahlakı doğrudan hedef alan bir sistem oluşmaktadır.

Bu gidişata dur demek, sadece bir ahlak meselesi değil, aynı zamanda bir kamu sorumluluğudur.

Gereken yasal ve idari adımların atılması, çocukların ve gençlerin korunmasına yönelik kapsamlı politikaların oluşturulması ve medya içeriklerinde kamu yararının yeniden esas alınması artık bir seçenek değil, zorunluluktur.

Av. İsmail DEMİR