Son günlerde Gölbaşı medyasında isim verilmeden hakkımda yazılanlara bakıyorum, gülüyorum..
Son günlerde Gölbaşı medyasında isim verilmeden hakkımda yazılanlara bakıyorum, gülüyorum..
Bize gazetecilik dersi veren ağabeylerimiz olduğunu görüyor, işimize geleni alıp cebimize koyuyor, işimize gelmeyeni de sırtımızdan alıp atıyoruz. Aslında gazeteciler arasında yaşanan hazımsızlığı burada malzeme yapmak istemiyordum ama bu seferlik bize af buyurun.
Biz fazla konuyu işlemeyelim istiyoruz ama köylü olanlar bilirler “Akşam sığır dağılınca bizim eşek doğruca eve gelecek de, mahallenin piçleri bırakmıyor ki...” diye bir söz var, bizimkisi de o hesap.
Her neyse…
Ben isimde vermeyim ortaya öylece konuşayım, sonradan vay efendim kimi kastettin falan filan demesinler.
Bizi çıkarcılıkla suçlayan Zat-ı Muhteremin, Gölbaşı’nda gazetecileri siyaset ve çıkar karşılığı döneklik yapmakla suçlayacak en son kişi olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu memlekette kimler doğru düzgün gazetecilik yapıyor, kim ne halt yiyor, kimlere bi tas çorbadan medet umuyor bunu herkes iyi biliyor.
Neymiş efendim “abi diye hitap ettiğimiz gazetecilere, garip garip yazılar yazıyormuşuz” hak edene yazarız. Çünkü “abi” dediğimiz bazı şahsiyetler, siyasi olmasa bile maddi çıkarı için “kardeşim” “genç ” dediği gazeteciye garip garip yazılar yazdı. Biz bugün abi diyorsak, yaşının hürmetinedir, mesleğe olan saygıdandır, yoksa kişiliğine olan saygımız nedeniyle değildir. Çünkü kişiliğe duyduğumuz o saygı çoktan kayboldu…
O yüzden şimdi söylenilenler bana sahte geliyor. Yalancı geliyor, samimi gelmiyor. O nedenle bu konuda fazla bir şey söylemenin anlamı yok gibime geliyor. O’na yazdıklarıyla ve düşündükleriyle mutluluklar dileyelim. En azından benim bu konuda gönlüm ferah, sabah kalıp aynaya bakıp, vicdan muhasebesi yaptığımda “Samimi” olarak bakabiliyorum, en azından ardımdan “bir tas çorbaya” haber yapar dedirtmiyorum YA bu bana yeterde artar bile....