Amerikan Hastanesi Kardiyoloji bölümünden Dr. Tolga Özyiğit, uzun süreli açlığın kalp hastaları üzerine olumsuz etkileri olabileceğini hatırlatarak, "Fazla miktarda ve yağlı yemek, ilaç kullanımını aksamak sağlığı olumsuz etkiler," uyarısında bulundu.
Özellikle yaz aylarında aşırı sıvı kaybına bağlı tansiyon düşüklüğünün de insan hayatını tehdit edebildiğine dikkati çeken Özyiğit, gece uykusunun bölünmesinin vücudun biyoritmini bozduğu ve bunun da kalp sağlığını olumsuz etkilediğiyle ilgili bazı teoriler bulunduğunu anımsattı.
Özyiğit, "Durumu kontrol altında olan kalp hastaları, doktorları izin veriyorsa ilaçlarını aksatmamak, yeterli sıvı almak ve aşırı egzersizden sakınmak koşuluyla dikkatli bir şekilde oruç tutabilirler. Ancak kritik durumdaki kalp hastalarının oruç tutması kesinlikle önerilmemektedir."
"GÖZLE İLGİLİ TEDAVİLER DEVAMLILIK GEREKTİRİR"
Dünya Göz Hastanesinden Prof. Dr. Hüsnü Güzel, yaptığı açıklamada, Diyanet İşleri Başkanlığının göz damlalarının orucu bozmadığına yönelik açıklamasını da hatırlatarak, periyodik göz muayenesi olması gereken ve göz damlası kullanan hastaların ramazan dolayısıyla tedavilerini ertelememesi gerektiğini ifade etti.
Güzel, şunları kaydetti:
"Göz, insan vücudunda kendi kendini yenileyemeyen tek organ. Bu nedenle hem erken teşhis hem de teşhis sonrası doğru ve sürekli tedavi, kritik önem taşıyor. Bu yüzden göz kesinlikle ihmale gelmez ve tedavisi devamlılık gerektirir. Hastalarımız muayenelerini ve ilaç tedavilerini Ramazan ayı nedeniyle ertelememelidir."
ORUÇ VE DİYABET
Amerikan Hastanesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Dr. Tahir Haytoğlu da diyabet (şeker) hastalarının, oruç tutup tutmamaya doktorlarıyla konuştuktan sonra karar vermeleri gerektiğini ifade etti.
"Tip 1" diyabeti olanların, insüline bağımlı olduklarını, bu sebeple uzun süreli açlık dönemlerinin bu hastalar için tehlikeli olabileceğini belirten Haytoğlu, ancak modern insülin analoglarıyla yoğun insülin tedavisi alan veya insülin pompası kullanan hastaların tedavisinin, oruç tutabilecekleri şekilde düzenlenebileceğini anlattı.
'Tip 2' diyabeti olanların büyük bir kısmının insilin kullanımına ihtiyaç duymadığını, istenildiği takdirde ağızdan alınan ilaçların desteğinde, düzenli bir beslenme programıyla oruç tutulabileceklerini ifade eden Haytoğlu, diyabet hastalarının oruç tutmasına engel olabilecek unsurları; hipoglisemi (şeker oranının düşmesi), hiperglisemi (şeker oranının yükselmesi) olarak sıraladı.
Haytoğlu, hastaların şeker ölçümlerini yakından takip ederek hipoglisemik ataklardan kaçınmaları gerektiğini, hipoglisemi durumunda ise orucun bozulması gerekebildiğini kaydetti.
Diyabetli hastaların Ramazan ayında bir diyetisyen yardımıyla detaylı bir beslenme programı uygulamayabileceğini belirten Haytoğlu, sahur ve iftarın yanı sıra gece saat 10.00-11.00 arasında alınacak bir ara öğünle gün içerisindeki öğün sayısını üçe çıkarmayı, ekmek, hamur işi, pirinç pilavı, makarna, patates ve şekerli yiyecekleri kısıtlandırmayı, tek seferde büyük porsiyonlar şeklinde beslenmek yerine ölçülü porsiyonları tercih etmeyi önerdi.
RAMAZAN AYINDA BESLENME
Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölüm Başkanı Ayşe Korkmaz da ramazanda beslenme alışkanlıklarında değişiklikler meydana geldiğini dile getirerek, bu ayda yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlayabilmenin önemine işaret etti.
Ramazanda öğün sayısının en az 3 olacak şekilde planlanmasın ı öneren Korkmaz, bu beslenme şekline dikkat etmeyen sağlıklı kişilerde bile zaman zaman sindirim zorlukları, mide ve bağırsaklarda aşırı gaz birikimi, ani tansiyon yükselmesi gibi rahatsızlıkların görülebileceğini kaydetti.
Sahur öğününün atlanmaması gerektiğini vurgulayan Korkmaz, sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce sahur yapmanın son derece zararlı olduğuna işaret etti.
Bu tür beslenme tarzının, yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarttığını da ifade eden Korkmaz, bunun da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve günün verimsiz geçmesine neden olduğunu belirtti.
Sahurun ağır yemeklerden oluşması durumunda, gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızının yükseldiğini ve bunun da kilo alımına neden olduğunu anlatan Korkmaz, şunları kaydetti:
"Sahura mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde ya hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, az yağlı yapılmış sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Bu arada gün içerisinde çok sıvı kaybedildiği için sı vı dengesini düzenlemek de son derece önemlidir. Günün ilk öğünü olan iftar, bir çorbayla açılmalı ve bir süre ara verildikten sonra yemeğe geçilmelidir. İftara peynir, zeytin gibi basit yiyeceklerle başlanarak, normal yemeğe bir süre sonra geçilmesi daha doğrudur. Başlangıç için beyne doygunluk hissi veren çorba en uygun yiyecektir. İftarda yavaş yavaş ve az miktarda yemek yenilmelidir. Dengeli olmak kaydıyla iftarla sahur arasına da mutlaka bir ara öğün eklenmelidir."
Korkmaz, ağır, yağlı yemeklerle kızartmalardan kaçınılmasını, az ve sık beslenilmesini önerdi.
Ramazan ayında en sık karşılaşılan sorunların, mide asidinin yemek borusuna kaçması olarak tanımlanan reflüyle kabızlık olduğuna işaret eden Korkmaz, reflüyü önlemek için kahve, kakao, çikolata gibi aşırı kafein alımından kaçınılması, yağlı yiyeceklerden uzak durulması ve yemeğin hemen ardında uykuya geçilmemesi gerektiğini de anlattı.
Korkmaz, oruç tutmanın bazen zayıflamak için bir alternatif olarak değerlendirildiğini, fakat bunun yanlış bir düşünce olduğunu vurgulayarak, gün boyu aç kalmanın metabolizmayı yavaşlattığını kaydetti.