Diyarbakır'dan gelen 13 askerin şehit olduğu haberi tüm Türkiye'yi yasa boğarken, Vatan gazetesi yazarı Zülfü Livaneli'de bugünkü köşesinde bu konuya yer ayırdı. Konuyu duygusal boyutuyla ele alan Livaneli, duygu yüklü yazısında teröre lanet okudu.
İŞTE LİVANELİ'NİN OKUYANLARI DUYGULANDIRACAK YAZISI...
Ali, Ahmet, Ömer, Mehmet, Mustafa, Ercan, Yılmaz, Hüseyin, Yakup, Hasan, Murat, Abdullah... Sayın sayabildiğiniz kadar. Halkın erkek çocuklarına koyduğu ne kadar isim varsa alt alta sıralayın.
Göreceksiniz ki her isimden yüzlerce şehit var.
Hepsi halk çocuğu, hepsi gencecik, hepsi masum.
GELECEĞE DAİR PLANLAR VARDI
Dün on üç can gitti, daha önce on beş, ondan önce sekiz! Otuz yıldır her gün gazetelerde birer sayı olarak verildiler. Oysa her ismin arkasında aileler, umutlar, aşklar, geleceğe dair planlar vardı.
Ya sarp bir tepenin başında, ya kör bir dere yatağında parçalanıp gittiler. Mayınlar kollarını, bacaklarını kopardı. Sağ kalanlar, göğüslerine soktukları naylon poşetleri çıkarıp, arkadaşlarının parçalarını topladılar. Oysa daha dün gece nasıl da dertleşmişlerdi, gecenin ıssızlığında baş başa verip nasıl da terhisten sonra neler yapacaklarından söz etmişlerdi. Mayınla parçalanan Ali, "Gel teskere gel" diyerek gün sayıyordu ve her gece rüyasında, babasının söz verdiği gibi hemen evleneceği Aynur'u görüyordu.
KORKUNÇ KADER
Arkadaşının kanlı parçalarını toplayıp poşete dolduran Ahmet, dehşet içinde hem arkadaşının hazin sonunu hem de kendisini bekleyen korkunç kaderi düşünüyordu.
Bir kuytulukta ölüp gittiler.
Arkalarından cenaze törenleri yapıldı. Anaları babaları, bayrak örtülmüş tabutlarına sarılıp, yürek yakıcı feryatlarla ağlaştılar. Siyasetçiler, komutanlar "terörle hiçbir yere varılamayacağını, bu eylemleri yapanların hüsrana uğrayacaklarını" söylediler.
Sonra?
Sonrası hiç!
Hepsi unutuldu. Sadece ailelerinin ziyaret ettiği mezarlıklarda ve evlerinin duvarına asılı, çerçeveli bir fotoğrafta kaldılar.
Ne Ali anlayabildi niye öldüğünü; ne Ahmet, ne Ömer, ne Ercan, ne Mustafa!
Daha dünyayı kavrayacak yaşta değillerdi.
OYANAN OYUNLARDAN HABERSİZLERDİ
Onların tazecik bedenleri üzerine siyaset yapanları, uluslararası komploları, Orta Doğu üzerinde oynanan oyunları, enerji kaynaklarına sahip olma hesaplarını bilmiyorlardı.
"Vatanın sana ihtiyacı var!" dendi, onlar da davullu zurnalı şenliklerle asker ocağının yolunu tuttu.
Ama hem Türkiye'de hem de dışarıda yürekleri nasır bağlamış, buz bakışlı bir takım insanlar, bu delikanlıları birer insan değil, her an harcanabilecek piyonlar olarak görüyorlardı.
Kuytu boğazlarda, sarp geçitlerde parçalandılar.
Kendileri parçalanırken ailelerinin, sevenlerinin yüreklerini de parçalayıp gittiler.
Ve arkalarından bol bol nutuk söylendi.
Ne demişti Orhan Veli:
"Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik meydanlarda."
CANAVARLARA LANET OLSUN
Evlatlarımızı yiyen bu iğrenç, bu kirli, bu aşağılık savaşa lanet olsun!
Savaşı bitirmek yerine, ondan yarar uman, çıkar sağlayan canavarlara lanet olsun!
Kardeş kavgasını bitirmeyenlere lanet olsun!
Evlatlarımız ise nur içinde yatsınlar.